İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Lideri Ekrem İmamoğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı periyodu nedeniyle ilgili, 27 hususta soruşturma müsaadesi verilmesi üzerine, müsaadesi veren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve müfettiş Arif Yıldırım hakkında kabahat duyurusunda bulundu. Cürüm duyurusunu, İmamoğlu’nun avukatı Kemal Polat, bugün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvururak gerçekleştirdi.
Polat, hata duyurusunda, ön incelemeyi yürüten müfettiş Arif Yıldırım’ın, sadece İmamoğlu’nun görev yaptığı döneme odaklandığını, maddi gerçekleri ortaya çıkarmak yerine müvekkilin soruşturulmasının sağlanmasını kendisine görev edindiğini belirtti. Polat, dilekçesinin giriş kısmında şu noktalara değindi:
“Öyle ki şüpheli; harcama ve ihale yetkilisi olmamasına rağmen müvekkilin bu yetkilere sahip olduğu şeklinde rapor düzenleyerek
müvekkili sorumlu göstermiş, müvekkilin savunma yapabilmek için talep ettiği bilgi ve belgeyi müvekkille paylaşmamış, bu nedenle müvekkilin savunma hakkını elinden almış,
buna rağmen raporunda müvekkil tabir vermiş üzere alıntılar yaparak düzmece evrak düzenlemiş,yetki zamanında bulunduğu şeklinde bir beyanı olmadığı ve böyle bir yetki periyodu mümkün de
olmadığı halde müvekkili hayali bir yetki periyoduna istinaden sorumlu göstermiş, tekrar görev süresi bittikten sonraki dönemde yapılan bir ihale nedeniyle müvekkili sorumlu göstermiştir.”
“KAMU DAVASI AÇILMASINI…”
Dilekçede, İçişileri Bakanı Soylu hakkındaki cürüm duyurusu da şu sözlerle yapıldı:
“T.C. İçişleri Bakanı sayın Süleyman Soylu da T.C. İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişi sayın Arif Yıldırım’ın üstte sayılan hareketlerine soruşturma müsaadesi vermiştir ve maddi gerçeğe muhalif, geçersiz içerikli raporda yer alan tezleri soruşturma müsaadesine bağlamış olması nedeniyle sorumludur.”
Polat, kabahat duyurusu talebini de şu sözlerle özetledi:
“Yukarıda arz edilen durumlar ve incelemelerinizde ortaya çıkacak durumlar karşısında, şüpheliler hakkında gerekli soruşturmanın yapılarak cezalandırılmasının sağlanması için haklarında kamu davası açılmasını müvekkilim ismine vekâleten hürmetlerimle arz ve talep ederim. 20.05.2020.”
SUÇ DUYURUSUNUN TAM METNİ
Polat’ın, kabahat duyurusu dilekçesi şöyle:
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
Ekrem İMAMOĞLU Fatih/İstanbul
Şüpheliler:
1-SüleymanSOYLU
2- Arif YILDIRIM
TC İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Heyeti İstanbul
3- Soruşturma sırasında tespit edilecek diğer kişi yahut kişiler
Resmi Evrakta Sahtecilik
A. ÖZET
1. Şüpheli Arif Yıldırım, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişi olarak görev yapmaktadır. 2019 yılında yapılan mahalli yönetimler seçimi sonucunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan müvekkilin mazbatasının iptal edilerek seçimlerin yenilendiği dönemde, yenilenecek seçimden önce müvekkilin önceki görev yeri olan Beylikdüzü Belediyesi’nin 2012-2019 yılları ortasında ön inceleme yapılması görevi şüpheliye verilmiştir. Müvekkilin o dönemde mazbatasının iptal edilmesi toplumun adalet hissinin zedelenmesine yol açmış, şüpheli tam da bu dönemde görevlendirilmiştir. Toplumda bu inceleme siyasi baskı aracı olarak görülmüş ve bu hususta da bir haksızlık algısı oluşmuş, ön incelemenin zamanlamasının yanında bahsedilen seçim döneminde müvekkilin rakibi olan siyasi partiden daha önce milletvekili adayı olmuş olan şüphelinin tarafsızlığı konusunda şüpheler doğmuştur.
2. Gerçekten daha sonra şüpheli, ön incelemeyi yürütürken sırf müvekkilin görev yaptığı döneme odaklanmış, maddi gerçekleri ortaya çıkarmak yerine müvekkilin soruşturulmasının sağlanmasını kendisine görev edinmiştir. Öyle ki şüpheli; harcama ve ihale yetkilisi olmamasına rağmen müvekkilin bu yetkilere sahip olduğu şeklinde rapor düzenleyerek müvekkili sorumlu göstermiş, müvekkilin savunma yapabilmek için talep ettiği bilgi ve belgeyi müvekkille paylaşmamış, bu nedenle müvekkilin savunma hakkını elinden almış, buna rağmen raporunda müvekkil söz vermiş üzere alıntılar yaparak düzmece evrak düzenlemiş, yetki bölümünde bulunduğu şeklinde bir beyanı olmadığı ve böyle bir yetki dönemi mümkün de olmadığı halde müvekkili hayali bir yetki devranına istinaden sorumlu göstermiş, yeniden görev süresi bittikten sonraki dönemde yapılan bir ihale nedeniyle müvekkili sorumlu göstermiştir.
3. Aşağıda detaylı olarak açıklanacağı üzere şüphelinin tarafsız olmakla, soruşturulanın lehine ve aleyhine tüm bulguları toplamakla yükümlü olduğu kanun ve yönetmelikle düzenlenmiş, müfettişlerin bulguları saptırma ve karartma hallerinde bu incelemeden ötürü sorumlu olacakları yeniden kanunla düzenlenmiştir. Şüphelinin aksiyonları bulguları saptırmanın tipik bir örneği olduğu üzere, tarafsız olmamak, kâfi incelemeyi yapmamak, gerçek olmayan içerikte rapor düzenlemek, uydurma evrak düzenlemek şeklindeki aksiyonlarını müvekkilin soruşturma geçirmesini sağlamak gayesiyle gerçekleştirdiğinden resmi evrakta sahtecilik, görevi kötüye kullanma ve iftira suçunun ögeleri oluşmuştur. Diğer şüpheli ise İçişleri Bakanıdır ve aşağıda detaylı olarak açıklanacağı üzere bu tür raporları temel alarak verdikleri soruşturma izinlerinden ötürü sorumludur. Rastgele bir hukuk devletinde, demokratik seçimlerle göreve gelmiş kişilerin kamu gücü kullanılarak siyasi baskı altına alınması, üstelik bu hareketlerin yargısal kontrolden kurtulması hayal dahi edilemez. Lakin uygar ülkelerde olması gereken bu değerleri ülkemize çok gören, kanun önünde eşitliği ve demokratik bir toplumu zedeleyen kişilerin yargısal kontrolden muaf olduklarına olan inançlarının son bulması, hiç kimsenin Cumhuriyet Başsavcılıklarından üstün olmadığına herkesin ikna olması bakımından, faal bir şekilde yapılmasıyla işbu soruşturma ülkemizin demokrasi geleneğinde tarihi bir dönüm noktası olacağına inanmaktayız.
B. MÜFETTİŞLERİN DÜZENLEDİKLERİ RAPORLARDA GETİRDİKLERİ TEKLİFLERDEN ÖTÜRÜ HAKLARINDA SORUŞTURMA YAPILIP YAPILMAYACAĞI HUSUSU
4. Danıştay Birinci Dairesinin 16.09.2005 tarihli ve E: 2005/803, K: 2005/1018 ve 2.5.2006, E: 2006/262, K :2006/478 sayılı kararlarında, soruşturmacı olarak görevlendirilenler, ön inceleme raporu düzenlemekle yükümlü bulunduklarından, bulguların saptırılması ve karartılması halleri hariç olmak üzere, düzenledikleri raporlarda getirdikleri tekliflerden, karar verme pozisyonunda olmamaları nedeniyle sorumlu tutulmalarına hukuken imkan bulunmadığına karar verilmiştir.
Buna göre, unsur olarak soruşturmacılar hakkında düzenledikleri öninceleme raporları hasebiyle sorumlu tutulamazlar, lakin ayrık durumlarda haklarında soruşturma açılması imkanlıdır. Ayrık durumlar kararda şöyle açıklanmıştır: “….bulguların saptırılması ve karartılması halleri hariç…”
Bulguların saptırılması ve karartılması, şikayet konusu olayda müvekkil aleyhine gerçekleştirilen bir aksiyon olarak görülmektedir. Çünkü,
-Müvekkilin belediyenin ihale iş ve işlemlerinde Belediye Başkanı sıfatı nedeniyle hiçbir şekilde yetkili olmadığı için yasal yönden de sahip olmadığı 4734 sayılı Kamu İhale Kanunun 4’üncü hususunda tanımlanan “İhale yetkilisi”sıfatı, sadece müvekkili cezai yönden sorumlu tutabilmek ismine, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Denetim Kanunu ile 5393 sayılı Belediye Kanunu hükümleri gözardı edilerek anlamından/tanımında çok farklı şekilde yorumlanarak taammüden harcama ve ihale yetkilisi gösterilmesi,
-Müvekkilin belediye başkanlığı görevinden ayrıldığı, yerine seçilen yeni belediye başkanının göreve başladığı ve ne Beylikdüzü Belediyesi’nde ne de, seçimlerin iptal edilerek yenilenmesine karar verilmiş olması nedeniyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığının da sona erdiği bir döneme ve Beylikdüzü Belediyesi’ne ilişkin ihale iş ve işlemlerindeki hukuka alışılmamış olduğu sav edilen konulardan hiç bir görev, yetki ve sorumluluğu bulunmadığı halde müvekkilin sorumlu gösterilmesi,
-Harcama ve ihale yetkilisi olmadığı için yetki devranında de bulunması imkanlı olmadığı bilinmesine ve müvekkil yetki periyodu yaptığı şeklinde bir beyanda da bulunmamış olmasına karşın yetki bölümünde bulunmuş üzere müvekkilin sorumlu gösterilmesi,
-İfade vermediği halde tabir vermiş üzere, müvekkilin beyan etmediği sözleri sözünde söylemiş üzere gösterip bunu raporlaştırmak suretiyle gerçeğe ters beyanla müvekkilin sorumlu gösterilmesi,
halleri kasıtlı hareket eden şüpheli Mülkiye Başmüfettişi Arif YILDIRIM’ın bulguları saptırılması ve karartması hallerine örnektir.
5. Üstte “kasıtlı hareket eden” ibaresi tarafımızdan bilerek kullanılmıştır. Çünkü bir Mülkiye Müfettişinin, üstte gösterilen halleri bilmemesi, fark etmemesi, mümkün değildir. Mülkiye müfettişi, teftiş ve kontrol hizmetleri sınıfının en önde gelen meslek mesleklerinden biridir. Mesleğe önce kaymakam adaylığında başlayıp sonra belli bir süre kaymakamlık yaptıktan sonra açılan yeterlik imtihanı sonrasında yeniden makul bir eğitime tabi tutularak atanılan bir görev olup, bu niteliklere sahip bir kimsenin, rastgele bir şahsi yorum gerektirmeyen nitelemeleri aldatıcı olarak yapması ve maddi olayları rapora gerçeğe ters olarak geçirmesi ve üstelik bunların sayıca fazla olması karşısında; “..görmedim, yanlış değerlendirdim, sehven oldu, gayesini aştı…” üzere mazeretlere sığınma hakları bulunmamaktadır.
Açıklanan bu nedenlerle şüpheli Mülkiye Başmüfettişi Arif YILDIRIM hakkında yapılan bu suç duyurusunun işleme alınması yasal bir gerekliliktir.
C. OLAYLAR
6. Müvekkilim Ekrem İMAMOĞLU, MART 2014 mahalli yönetim seçimlerinde İstanbul BEYLİKDÜZÜ Belediye Başkanlığı seçimlerine CHP adayı olarak katılarak belediye başkanı seçilmiş, bu görevi 31 Mart 2019 mahalli yönetim seçimlerine kadar devam etmiştir.
7. 31 Mart 2019’da yapılan mahalli yönetim seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine CHP adayı olarak katılan müvekkilim, belediye başkanı seçilmiş, 18 Nisan 2019’da mazbatasını almış, fakat 6 Mayıs 2019’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını seçimlerinin YSK tarafından iptali üzerine 23 Haziran 2019 günü tekrarlanan seçime de tekrar CHP adayı olarak katılan müvekkilim %54 bir oyla seçimi kazanarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilmiş ve 27 Haziran 2019 günü mazbatasını alarak göreve başlamıştır.
8. Anayasa’nın 123. hususunda, yönetimin kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği öngörüldükten sonra yönetimin kuruluş ve görevlerinin, merkezden yönetim ve yerinden yönetim asıllarına dayandığı hükme bağlanmış, kamu tüzelkişiliğinin, lakin kanunla yahut kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulacağı belirtilmiş ve idarî yapı içinde yer alan kurumların bütünlük içinde çalışması öngörülmüştür.
9. Anayasa’nın 127. hususunun beşinci fıkrasında yer alan hükme göre idarî vesayet; merkezî yönetimin, mahallî yönetimler üzerinde, mahallî hizmetlerin yönetimin bütünlüğü prensibine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum faydasının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği üzere karşılanması gayesiyle, kanunda belirtilen temel ve yollar dairesinde sahip olduğu yetkidir.
10. İdarî vesayet yetkisi, hiyerarşik kontrolde olduğu üzere genel bir yetki olmayıp, kanunla çerçevesi çizilen hudutlar içerisinde kullanılması gereken istisnaî bir yetkidir. İstisnaîlik ve kanunîlik idarî vesayetin en bariz iki temel özelliğidir. Bu bağlamda vesayet, merkezî yönetime ‘görev’ değil ‘yetki’ olarak verildiğinden mutlak bir kullanım zorunluluğu da içermez. Anayasa’da belirtilen amaç ve çerçeve içinde kalmak koşuluyla bu yetkinin kapsam ve sonunu belirleme yetkisi yasakoyucuya aittir.
11. Mahallî yönetimler, Anayasa ile güvence altına alınan kamu tüzel kişileridir. Anayasa’nın 127. unsurunda yer alan idarî vesayet yetkisi mahallî yönetimlere tanınan anayasal güvencenin istisnasıdır. Lakin merkezî yönetimin mahallî yönetimlerin bütün hareket ve işlemleri üzerinde kesinlikle bir kontrol yetkisi kullanması gerektiği söylenemez. Yasa koyucu bu yetkiyi belirlerken hem Anayasa’nın 127. hususunda belirtilen prensipleri hem de mahallî yönetimlerin anayasal güvencesini gözetmek ve dengelemek zorundadır.
12.Bu kapsamda Anayasa’da belirtilen amaç ve çerçeve içinde kalmak koşuluyla lokal yönetimlerin merkezî yönetim tarafından kanunların öngördüğü yetki ve kapsam içinde denetlenmesinde kullanılacak idarî vesayet yöntemini ve yoğunluğunu belirleme yetkisi yasama organının takdirindedir.
13. Yasama organı belediyelerin görev ve yetkilerini Anayasanın 127’nci unsuru uyarınca yürürlüğe konulan 5393 Belediye Kanunu ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ile düzenlenmiştir. 5393 sayılı Belediye kanununun ‘Denetimin amacı’ başlıklı 54’üncü unsurunda; belediyelerin kontrolü; faaliyet ve işlemlerde kusurların önlenmesine yardımcı olmak, çalışanların ve belediye teşkilâtının gelişmesine, yönetim ve denetim sistemlerinin geçerli, güvenilir ve dengeli duruma gelmesine rehberlik etmek hedefiyle; hizmetlerin süreç ve sonuçlarını mevzuata, önceden belirlenmiş amaç ve gayelere, performans ölçütlerine ve kalite standartlarına göre tarafsız olarak tahlil etmek, karşılaştırmak ve ölçmek; delillere dayalı olarak değerlendirmek, elde edilen sonuçları rapor hâline getirerek ilgililere duyurmaktır, şeklinde tanımlanmış, ‘denetimin kapsamı ve türleri’ başlıklı 55’inci unsurunda ise, belediyelerde iç ve dış kontrolün yapılacağı, kontrolün, iş ve işlemlerin hukuka uygunluk, malî ve performans kontrolünü kapsayacağı, iç ve dış kontrolün 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Denetim Kanunu hükümlerine göre yapılacağı açıklanmış, ayrıyeten, belediyenin malî işlemler dışında kalan diğer idarî işlemlerinin, hukuka uygunluk ve yönetimin bütünlüğü açısından İçişleri Bakanlığı tarafından da denetleneceği hükmü getirilmiştir.
14. İçişleri Bakanlığı tarafından belediyeler üzerindeki vesayet kontrolün temelini oluşturan bu hükme göre yapılacak vesayet denetinin tarz ve asılları da 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Sekizinci Bölümünde yer alan “İçişleri Bakanlığı”na ilişkin kısımının Teftiş Heyeti Başkanlığı başlıklı 260’ıncı hususunda düzenlenmiştir.
15. Bu hususun (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde; mahalli yönetimlerin seçilmiş yahut tayin edilmiş organları ve bunların üyeleriyle diğer kamu görevlileri hakkında inceleme, araştırma ve soruşturma yapmak,(ç) bendinde Bakanlığın mahalli yönetimler üzerinde sahip olduğu vesayet yetkisinin mevzuat hükümleri gereğince uygulanmasını sağlamak, İçişleri Bakanlığına görev olarak verilmiştir.
16. Bu hususun uygulanmasını göstermek üzere yürürlüğe konulmuş olan ikincil düzenleyici işlem olan ve Bakanlar Heyetinin 01.08.1985 tarihli ve 85/9750 sayılı Kararıyla yürürlüğe konulan İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Konseyi Tüzüğünün 5’inci unsuru ve İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Konseyi Çalışma Yönetmeliğinin 5’inci ve 6’ncı unsurları uyarınca belediyelere ve bunların amir, memur ve görevlilerine mevzuat hükümleriyle verilen görev ve yetkilerle ilgili iş ve işlemleri denetlemek görevi ile teftiş görevi İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişlerine verilmiştir. Mülkiye müfettişlerinin görev ve yetkileri üstte anılan Tüzüğün 18’inci hususunda gösterilmiştir. Bu unsur hükmüne göre; mülkiye müfettişleri; Bakanlık merkez ünitelerinin, bağlı kuruluşlarının, Bakanlığın kontrol ve gözetimi altında bulunan kuruluşların, vilayet ve ilçe kuruluşlarının, vilayet özel yönetimleri, belediyeler ve köylerle bunlara bağlı ve bunların kurdukları yahut özel kanunlarla kurulan birlik, işletme, müessese ve teşebbüslerin çalışmalarını, işlemlerini ve hesaplarını teftiş etmek ve denetlemekle görevi olup ayrıyeten üstte belirtilen ünite ve kuruluşların suç işledikleri anlaşılan yahut ihbar ve şikayet olunan memurları ve diğer kamu görevlileri ve mahalli yönetimlerin seçilmiş yahut atanmış organları ve bunların üyeleri hakkında inceleme ve soruşturma yapmakla da görevli kılınmışlardır.
17. Mülkiye müfettişlerinin çalışma adap ve asılları ise Resmi Gazetenin 05.06.1989 tarihli ve 20196 sayılı nüshasında yayımlanarak yürülüğe konulmuş olan “İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Heyeti Çalışma Yönetmeliği’nde düzenlenmiştir. Bu Yönetmeliğin 50’nci unsurunda; Müfettişlerin, inceleme ve soruşturmaları sırasında Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın 2 ve 6 ıncı unsurları (4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 5-6. maddeleri) uyarınca Ceza Muhakemeleri Yöntem Kanununun 153 üncü (5237 sk 160/2) hususuna göre sanıklar hakkında leh ve aleyhteki bütün kanıtları toplayacakları, 73’üncü unsurunda de Memurin Muhakematı Hakkında Kanununu Muvakkat (4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun) hükümlerine tabi işlerde sanığın savunmasının soruşturma sırasında sorgulama şeklinde alınacağı, lakin, müfettişlerin mülki yönetim amirleriyle belediye başkanlarının savunmalarını yazılı olarak alabilecekleri, yazılı savunma istemlerinde sanığa kendisiyle ilgili olarak tez olunan suçun neden ibaret olduğunun yazıyla bildirileceği ve savunması için uygun süre verileceği bu süre içinde savunmasını göndermeyen sanığın savunma hakkında vazgeçmiş sayılacağı hükümleri yer almıştır.
18. Öte yandan mülkiye müfettişleri, görevlerini yaparken üstte belirtilen mevzuat hükümleri dışında ayrıyeten 5176 sayılı Kamu Görevlileri Etik Şurası Kurulması Hakkında Kanuna dayanılarak yürürlüğe konulmuş olan 14.09.2010 tarihli ve 27699 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ‘Denetim Görevlilerinin Uyacaklari Meslekî Etik Davraniş İlkeleri Hakkında Yönetmelik’ ile belirlenmiş olan mesleksel etik unsurlarına uymak zorundadırlar.
19. Bu Yönetmeliğin 3’üncü unsurunda kontrol faaliyeti, her türlü kontrol, teftiş, inceleme, araştırma, soruşturma v.b. işlevler, kontrol görevlisi ise, kontrol ünitelerinde başkan ve başkan yardımcısı takımlarında bulunanlar da dâhil olmak üzere kontrol, teftiş, soruşturma, denetim, ön inceleme, inceleme ve araştırma görevini yapmak üzere değişik isim ve unvanlar altında istihdam edilen yahut görevlendirilenler şeklinde tanımlanmıştır.
20. Yönetmelikte kontrol görevlilerine ilişkin etik davranış prensipleri; tarafsızlık ve nesnellik, eşitlik, dürüstlük, zımnilik, çıkar çatışmasından kaçınma, nezaket ve hürmet, yetkinlik ve meslekî özen şeklinde tasnif edilmiştir.
21. Buna göre; kontrol görevlilerinin ya da soruşturmacıların; görevlerini rastgele bir baskı, etkileme ve yönlendirme olmaksızın yerine getirmeleri; tarafsızlıklarına ziyan verecek yahut çevresinde böyle bir izlenim uyandıracak rastgele bir faaliyet yahut ilişkinin içerisinde yer almamaları; görevleriyle ilgili bilgi ve dokümanları toplarken, değerlendirirken, aktarırken ve sonuçlandırırken, önyargısız ve tarafsız şekilde hareket etmeleri; soruşturulan taraflarca ileri sürülen bilgi, evrak ve görüşleri almaları; elde ettikleri diğer bilgi ve evraklarla birlikte adil, tarafsız ve objektif bir şekilde değerlendirmeleri, raporlarını; soruşturmanın gayesine uygun nitelikte, süresi içinde, somut, güvenilir ve geçerli delillere dayalı olarak özlü, açık, tam ve kesin olarak düzenlemeleri, raporlarında yer verdikleri önlem ve tavsiyeleri gerekçeli olarak belirtmeleri, soruşturma yaparken; yasa önünde eşitlik unsuruna uygun olarak hareket etmeleri,dil, din, ırk, cinsiyet, tâbiyet, toplumsal sınıf, yaş, evlilik, engellilik, toplumsal ve ekonomik durum, siyasi düşünce ve gibisi diğer sebeplere dayanan farklılıkları gözetmeksizin görevlerini yerine getirmeleri, soruşturma yaparken rastgele bir kişiye, zümreye karşı önyargılı hareket etmemeleri veyahut bunları kayırıcı yahut dışlayıcı faaliyetlerde bulunmamaları, çalışmalarını dürüstlük, doğruluk, dikkat ve sorumluluk duygusu içinde yürütmeleri temeldir.
D. ŞÜPHELİ ARİF YILDIRIM’IN EYLEMLERİ
22. İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Konseyi Tüzüğünün 38’inci hususu uyarınca Müvekkilim Ekrem İMAMOĞLU’nun belediye başkanı olarak görev yaptığı dönemle ilgili olarak Beylikdüzü Belediyesi’nin 01.02.2012-01.05.2019 tarihleri ortasındaki imar, ihale, işçi iş ve işlemleri ile işyeri açma ve çalışma ruhsatlarının teftişini yapmakla Mülkiye Başmüfettişi şüpheli Arif YILDIRIM’ı öninceleme yapmakla görevlendirmiştir.
23. Müvekkil hakkında yürütülen ön incelemeye destek alınan 4483 sayılı Kanunun 1’inci hususunda; “Bu Kanunun hedefi, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan ötürü yargılanabilmeleri için müsaade vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir.” 2’inci hususunda ise; “Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel yönetim asıllarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.” denilerek memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri ileri sürülen suçların soruşturulması ve yargılanması usulüne ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
24. Önincelemeye temel özel teftişin konusu ise İçişleri Bakanlığının 29.04-2019 tarih ve 50 sayılı onaylarına istinaden Mülkiye Teftiş Heyeti Başkanlığının 09.05.2019 tarih ve 2083 sayılı Özel Teftiş Görev Buyruklarına göre; Beylikdüzü Belediyesi’nin 01.02.2012-01.05.2019 tarihleri ortasındaki imar, ihale, işçi iş ve işlemleri ile işyeri açma ve çalışma ruhsatlarının teftişini yapmak olarak belirlenmiştir.
25. 13.05. 2019’da göreve başlayan Mülkiye müfettişi yaptığı teftiş ve kontroller sonucu kendi görüşüne göre usulsüz işlemler şeklinde değerlendirdiği konularla ilgili olarak müvekkile tebliğ edilmek üzere gönderdiği;
19.11.2019 tarihli ve 34.4140.34 sayılı, 28.11.2019 tarihli ve 34.4145-1 sayılı, 18.12.2019 tarihli ve 34.4149-1 sayılı, 28.11.2019 tarihli ve 34.4157-1 sayılı, 19.11.2019 tarihli ve 34.4161-1 sayılı, 12.12.2019 tarihli ve 34.4153-1 sayılı, 26.12.2019 tarihli ve 34.4148-1 sayılı, yazılarda “hakkında ön inceleme yapılan kişi” sıfatıyla tabir vermesi istenmiş, müvekkil ise, söz istemine husus söz konusu yazılarda yer alan 25 adedi ihale iş ve işlemlerinden, 2 adedi de imar mevzularından olmak üzere 27 adet iş ve işlemlerin aşamalarında oluştuğu argüman edilen mevzuata tersliklere hangi tür hareketinin neden olduğunun, ihale mevzuatının uygulanmasında nasıl bir görev yüklendiğinin, bu görevinin hangi mevzuatın hangi hükümleri tarafından verildiğinin, söz konusu ihalelerde görev ve yetkilerinin neler olduğunun, işlediği ileri sürülen suç ile görevi ortasında nasıl bir illiyet bağının bulunduğu, atılı suçları işlediğini argüman eden ya da edenlerin kim yada kimler olduğunun, bu olayda nasıl bir tarafta durduklarının, mevzuata ters olduğu argüman edilen tersliklerin hangi yolla ve nasıl tespit edildiğinin, bu derece teknik mevzuların incelenmesi sırasında bilirkişilerin görüşlerine müracaat edilip edilmediğinin, edilmiş ise bilirkişi raporlarının tarafına tebliğ edilerek itirazlarının alınmamasının hangi gerekçeye dayandırımış olduğunun, bilirkişi görevlendirilmiş ise 6734 sayılı Bilirkişilik Kanununda öngörülen koşullara sahip olup bölge adliye mahkemelerinin yargı çevreleri temel alınmak suretiyle bilirkişilik bölge konseyleri tarafından hazırlanan listelerden mi atandıklarının, 5393 sayılı Kanunun 38. unsurunda gösterilen görev ve yetkilerinden hangilerinin ve ne şekilde ihlal ettiğinin, 5018 sayılı Kanuna göre harcama ve ihale yetkilisi olmadığına göre söz konusu ihlaller sebebiyle hangi mevzuata göre sözüne müracaat edildiğinin, açıklanmasını talep ederek, bu açıklama yapılmadan söz istem yazısında yer alan soyut kimi suçlamalar hakkında yazılı tabirinin istendiğini, 4483 sayılı Kanun hükümlerine göre tabir alınması, tıpkı vakitte savunmayı da içermesi sebebiyle savunma hakkının hukuka uygun şekilde kullandırılmasının zarurî olduğunu, bunun için de, ilgili kamu görevlisinin hakkındaki savları, bu savların dayandığı kanıtları, üzerine atılı fillerin hukuksal nitelendirmesini bilmesi Anayasal bir mecburilik olduğunu, aksi halde tüm bu konular kendisine bildirilmeyen kişinin kendisini gereğince savunamayacağının açık olduğunu belirterek bu nedenle açıkladığı konular açıklanıp tarafına bildirilmediği sürece söz vermesinin yasal yönden mümkün olamayacağı, aksi bir durumun savunma hakkımın kısıtlanması olarak değerlendirileceği bildirilmiştir (EK…..).
26. Mülkiye müfettişi, yol hükümlerine uygun olarak müvekkil tarafından belirtilen konuları belirleyip tekrar tabir isteminde bulunması gerekirken, bu yola gitmeksizin, adeta usulüne uygun söz alınmış üzere “…Eski Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İMAMOĞLU sözünde, bahse bahis alımlarla ilgili olarak imza yetkilerini imza yetkileri yönergesi ile başkan ismine kullanılmak üzere ilgili belediye başkan yardımcılarına yahut müdürlere devrettiğini beyan etmiş ise de;” şeklinde gerçeğe alışılmamış beyanlarda bulunarak müvekkili sorumlu tutarak hakkında soruşturma müsaadesi kararı verilmesini önermiş, İçişleri Bakanı da bu gerçek dışı beyana prestij ederek müvekkil hakkında soruşturma müsaadesi kararı vermiştir (EK::::).
27. Müvekkilim, Belediye Başkanı sıfatıyla 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Denetim Kanunu hükümlerine göre “HARCAMA YETKİLİSİ” ve 4734 SAYILI Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre de “İHALE YETKİLİSİ” olmadığı halde Müfettiş şüpheli Arif YILDIRIM, gerçeğe alışılmamış bir beyanla ihale iş ve işlemlerinde müvekkili kasıtlı olarak harcama ve ihale yetkilisi göstererek hakkında soruşturma müsaadesi kararı verilmesini önermiş, İçişleri Bakanı da hiçbir araştırma yapmadan bu öneriyi uygun bularak soruşturma müsaadesi kararı vermiştir (EK::::).
28. Şüpheli Müfettiş Arif YILDIRIM, Müvekkilimin Beylikdüzü Belediye Başkanlığı görevi sona erdikten sonraki dönemle ilgili olarak 21 Mayıs 2019 da yeni başkan M.Murat ÇALIK’ın döneminde yapılan bir satın almada usulsüzlük olduğunu argüman ederek usulsüzlük yapanlar hakkında yasal işlem yapmadı diye gerçeğe muhalif bir beyanla kasıtlı olarak müvekkil hakkında soruşturma müsaadesi verilmesini önermiş, İçişleri Bakanı da hiçbir araştırma yapmadan bu öneriyi uygun bularak soruşturma müsaadesi kararı vermiştir (EK::::).
29. Şüpheli müfettiş Arif YILDIRIM öninceme sırasında tespit ettiğini argüman ettiği usulsüzlüklere sebebiyet verenler hakkında yasal işlem yapmamaktan müvekkil hakkında soruşturma müsaadesi kararı verilmesini önermiş ve İçişleri Bakanı da uygun görerek soruşturma müsaadesi kararı vermiş ise de bu tespitin Temmuz-Aralık 2019 da müfettiş tarafından yapıldığı müvekkilin ise bu tespitten Kasım-Aralık 2019 aylarında söz istem yazılarından haberdar olduğu, haberdar olduğu tarihte ise İBB Başkanı olduğu ve ilgili memurlar hakkında yasal işlem yapmasının imkan dışı olduğu bilinmesine rağmen yeniden kasıtlı olarak ve gerçeğe alışılmamış beyanla müvekkil hakkında sorışturma müsaadesi kararı önerilmiş ve bakan da uygun bularak onaylamıştır (EK::::).
E. ANAYASA MAHKEMESİ VE AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARARLARI KAPSAMINDA DEĞERLENDİRME
30. Üstte da değindiğimiz üzere, mülkiye müfettişlerinin çaşılma metot ve asıllarını belirleyen “İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Konseyi Çalışma Yönetmeliği’nin 50’nci hususunda; Müfettişlerin, inceleme ve soruşturmaları sırasında Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın 2 ve 6 ıncı unsurları (4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 5-6. maddeleri) uyarınca Ceza Muhakemeleri Metot Kanununun 153 üncü (5237 sk 160/2) unsuruna göre sanıklar hakkında leh ve aleyhteki bütün kanıtları toplayacakları belirtilmiştir. Buradan da hareketle yargılamanın bir manada isnatla başlayacağını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. Unsuru ile müdafaa altına alınmış bulunan hakların yalnızca yargılama sürecini değil hukuki/idari ya da cezai yargılama öncesi hazırlık aşamasını da kapsayacağını göz önüne almak gerekeceğini değerlendirmekteyiz.
31. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. Hususu, kanunda hüküm bulunmayan hallerde HMK hükümlerinin uygulanacağını amirdir. Bu nedenle “ön inceleme” ve devamında “soruşturma izni” verilmesi işlemiyle 2577 sayılı kanunun 31. Unsuru hükmünü dikkate almak suretiyle öncelikle HMK 27/2 hususunda belirtilen ögelere dayalı olarak “Hukuki dinlenilme hakkı”ndan sözetmek, bu hakka idari yargılama usulü ve hukuk muhakemeleri usulü bakımından kısaca göz atmak, “meram anlatma ilkesi”nin hukuk usulü alanındaki bu yansımasının akabinde ceza ve ceza yöntem hukukunu ilgilendiren yönleri nedeniyle de adil yargılanma kavramı içinde meram anlatma hakkı, savunma hakkı, silahların eşitliği üzere kavramlarına değinerek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında husus ile ilgili örnekleri lisana getirmek faydalı olacaktır. Bu açıklamalardan sonra şikayetin konusunu teşkil eden hareketler ceza hukuku bakımından ele alınacaktır.
32. 1982 Anayasasının “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı unsuru uyarınca, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak argüman ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
Ayrıca Anayasanın 90’ıncı unsurunun son fıkrasında usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında anayasaya karşıtlık tezi ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların tıpkı hususta farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin temel alınacağı tabir edilmiştir.
33. Türel dinlenilme hakkının temel ögelerinden birincisi “bilgilenme hakkı” dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zaruridir. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, doküman ve bilgiler yargılamada temel alınamaz.
Bu hakkın ikinci ögesi, “açıklama ve ispat hakkı”dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede sav ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum “silahların eşitliği ilkesi” olarak da tabir edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6’ncı unsurunun birinci bendinin birinci cümlesinde yer alan silahların eşitliği prensibi, tekrar AİHS’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar ortasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu istikrarın bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği prensibi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın kanıtlar de dâhil olmak üzere, sav ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların istikrar içinde olması demektir.
34. Türel dinlenilme hakkının üçüncü ögesi, “tarafların sav ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi”dir. Ceza ve ceza adap hukuku bakımından ele alacak olursak AİHS’nin 6/1 Hususu ile “adil yargılanma hakkı” kapsamında güvence altına alınmış bulunan “meram anlatma ilkesi” gereğince herkes mahkeme önünde dinlenilmeyi talep etme hakkına sahiptir. Meram anlatma prensibi, şüpheli ve/veya sanığın kederini anlatabilmesini, gereğince ve gereği üzere dinlenilmeden mahkûm edilememesini, öne sürülen tezleri ve aleyhine olan kanıtları tam manasıyla öğrenebilme ve bu bağlamda onları çürütebilme imkanı tanınmasını ve bu sayede yargılamanın gidişine kendi lehinde katkıda bulunmasını/etki edebilmesini güvence altına alarak adil bir yargılamanın gerçekleşmesine katkı sağlar.
Anayasa Mahkemesi 24.05.2018 tarihli 2015/13950 sayılı kararında bu kavramlar ışığında:
“….. bir davanın sonucundan menfaati etkilenecek olan kişilerin bu yargılama hakkında bilgi sahibi olabilmelerine, uyuşmazlığın çözümü için gerekli ve sonuca tesirli olduğunu düşündükleri konularda açıklamada bulunabilmelerine, savlarını ispata yönelik kanıt sunabilmelerine imkân sağlanması gerekir. Bu konu birebir vakitte yargı mercilerinin tüm dataları dikkate alıp değerlendirme yaptıktan sonra gerekçeli karar vermesini sağlayacağından silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama unsuru ile de ilgilidir. Hakikaten 6100 sayılı Kanun’un 27. hususunda, mahkemeye erişim hakkının güvenceleriyle örtüşür nitelikte bir düzenleme getirilerek davanın taraflarının yanı sıra müdahiller ve yargılamanın diğer ilgililerinin de kendi hakları ile bağlantılı olarak türel dinlenilme hakkına sahip oldukları belirtilmiştir.” değerlendirmesini yapmıştır.
35. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6/3-a unsurunda yer alan:
“Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki taban haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir lisanda ve detaylı olarak haberdar edilmek;”
şeklindeki düzenleme ile “isnadın bildirilmesi”ni bir hak olarak güvence altına almıştır. Hakkındaki isnadı tam olarak bilmeyen bir kişinin kendini savunma imkanı olmayacağı için çelişmeli yargılama da söz konusu olamayacak, adil yargılamadan söz edilemeyecek ve maddi gerçeğe ulaşılması mümkün olmayacaktır. İsnadın tam olarak bildirilmesi kişiye hangi aksiyonu nerede, ne vakit ve ne şekilde gerçekleştirmekle suçlandığının bildirilmesidir.
36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir çok kararında davasında üstte değindiğimiz kavramlara yer vermiştir. Örneğin mahkeme Drama-Türkiye (20797/07) kararında:
“…silahların eşitliği unsurunun, davanın taraflarından her birine, davasını, kendisini diğer taraf karşısında önemli ölçüde dezavantajlı bir duruma düşürmeyecek koşullar altında sunması için makul bir imkan sağlanmasını gerektirdiğini hatırlatır (bk. Dombo Beheer B.V./Hollanda, 27 Ekim 1993, § 33, A Serisi no. 274 ve Avotiš/Letonya [BD], no. 17502/07, § 119, 23 Mayıs 2016). Davanın taraflarından her birine, diğer taraf tarafından yapılan beyanlara yahut gösterilen kanıtlara ilişkin bilgi sahibi olma ve yorum yapma olanağı verilmelidir. Bu durumda mevzubahis olan husus, diğer konuların yanı sıra, davanın taraflarının, adaletin işleyişine duyduğu ve belgede yer alan her doküman hakkında görüşlerini tabir etme imkânına sahip olduklarını bilmelerine dayanan güvendir (bk. Beer/Avusturya, no. 30428/96, § 17-18, 6 Şubat 2001).” denmektedir.
37. Şikayet konusu olaylar değerlendirildiğinde; müvekkilim özellikle talep etmesine rağmen, şüpheli müfettiş tarafından yapılan işlemler ve tespit edildiği argüman edilen usulsüzlükler konusunda bilgilendirilmemiştir.. Müvekkilin bilgi sahibi olmadığı işlemler, doküman ve bilgiler soruşturma müsaadesi kararında temel alınmaması gerekirken bilakis karara temel alınmıştır. Bu nedenle müvekkilin tüzel dinlenilme hakkı, meram anlatma hakkı, isnadın bildirilmesi hakkı yok sayılarak savunma hakkı şüpheli müfettiş tarafından taammüden ihlal edilmiştir.
F. HAREKETLER VE CEZA HUKUKU BAKIMINDAN DEĞERLENDİRME
Şüpheli müfettiş Arif Yıldırım’ın şikayete bahis aksiyonları:
38 – Şüpheli mülkiye müfettişi Arif Yıldırım 27 husustaki tabir istem yazısında, yalnızca kendine göre usulsüz olduğunu tez ettiği işlemler konusunda bilgi vermiş, belediye başkanı olarak Sn. İMAMOĞLU’nun bu ihalelerde nasıl bir sorumluluğu bulunduğuna, suçlama konusu kanıtlara, bilirkişi raporlarına vb yer vermemiştir. İfade istem yazısına verilen 27 yanıtta da müvekkil tarafından motamot şu taleplerde bulunulmuştur:
“…..
• 5018 sayılı Kanuna göre harcama ve ihale yetkilisi olmadığıma göre söz konusu ihaleler sebebiyle hangi mevzuata göre tabirime müracaat edildiğine,
• Söz konusu ihalelerin aşamalarında oluştuğu tez edilen mevzuata tersliklere hangi tür hareketimin neden olduğuna
•İhalemevzuatının uygulanmasındanasılbirgörevyüklendiğime,
• Bu görevimin hangi mevzuatın hangi hükümleri tarafından verildiğine,
• Söz konusu ihalelerde görev ve yetkilerimin neler olduğuna,
işlediğim ileri sürülen suç ile görevim ortasında nasıl bir illiyet bağı bulunduğuna
• Atılı suçları işlediğimi sav eden ya da edenlerin kim ya da kimler olduğuna,
• Mevzuata karşıt olduğu tez edilen karşıtlıkların hangi yolla ve nasıl tespit edildiğine,
• Bu kadar teknik bahislerin incelenmesi sırasında bilirkişilerin görüşlerine müracaat edilip edilmediğine, edilmiş ise bilirkişi raporlarının tarafıma tebliğ edilerek itirazlarımın alınmamasının hangi gerekçeye dayandırılmış olduğuna,
• Bilirkişi görevlendirilmiş ise 6754 sayılı Bilirkişilik Kanununda öngörülen koşullara sahip olup bölge adliye mahkemelerinin yargı çevreleri temel alınmak suretiyle bilirkişilik bölge heyetleri tarafından hazırlanan listelerden mi atandıklarına,
• 5393 sayılı Kanunun 38. hususunda gösterilen görev ve yetkilerimden hangilerini ne şekilde ihlal ettiğime,
ilişkin konular açıklanmadan soyut kimi suçlamalar hakkında yazılı sözümün istendiği, 4483 sayılı Kanun hükümlerine göre tabir alınmasının, birebir vakitte savunmayı da içermesi sebebiyle savunma hakkının hukuka uygun şekilde kullandırılmasının zarurî olduğu, BUNUN İÇİN DE İLGİLİ KAMU GÖREVLİSİNİN HAKKINDAKİ İDDİALARI, BU İDDİALARIN DAYANDIĞI DELİLLERİ, ÜZERİNE ATILI FİLLERİN HUKUKİ NİTELENDİRMESİNİ BİLMESİNİN ANAYASAL BİR MECBURİLİK OLDUĞU, aksi halde tüm bu konular bildirilmeyen kişinin kendisini gereğince savunamayacağının açık olduğu, bütün bu işlemler CMK’a göre hazırlık soruşturmasının safhalarını oluşturduğu ve idari mercilerce yapılan soruşturma da bu safhaya yakın işlemler olduğuna göre, hakkında ön inceleme yapılan kimsenin; hakkındaki argümanları, bu savların dayandığı kanıtları, üzerine atılı fiillerin hukuksal nitelendirmesini bilmeden sözünün talep edilmesi ve hakkında fezleke düzenlenmesinin açıkça hukuka muhalif olduğu belirtilerek üstte açıkladığım konular açıklanıp tarafıma bildirilmediği sürece söz vermemin yasal yönden mümkün olamayacağı…”
39. Lakin şüpheli Arif Yıldırım görevin gereklerine muhalif hareket etmek suretiyle bu taleplere karşılık dahi vermemiştir. (5237 sk m 257/1) Üstelik söz vermediği halde söz vermiş üzere, müvekkilin beyan etmediği sözleri sözünde söylemiş üzere gösterip bunu raporlaştırmak suretiyle gerçeğe ters resmi doküman düzenlemek (5237 sk m 204/2) suretiyle müvekkili sorumlu göstermiştir.
40. Müvekkilin belediyenin ihale iş ve işlemlerinde Belediye Başkanı sıfatı nedeniyle hiçbir şekilde yetkili olmadığı için yasal yönden de sahip olmadığı 4734 sayılı Kamu İhale Kanunun 4’üncü hususunda tanımlanan “İhale yetkilisi”sıfatı, sadece müvekkili cezai yönden sorumlu tutabilmek ismine, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Denetim Kanunu ile 5393 sayılı Belediye Kanunu hükümleri gözardı edilerek anlamından/tanımından çok farklı şekilde ele alarak taammüden harcama ve ihale yetkilisi göstermiştir. (5237 sk m 257/1, , m 267)
41. Müvekkilin belediye başkanlığı görevinden ayrıldığı, yerine seçilen yeni belediye başkanının göreve başladığı ve ne Beylikdüzü Belediyesi’nde ne de, seçimlerin iptal edilerek yenilenmesine karar verilmiş olması nedeniyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Belediye Başkanı olmadığı bir dönemde ve Beylikdüzü Belediyesi’ne ilişkin “20.05.2019 tarihinde gerçekleştirilen 83.500,00.-TL bedelli Beylikdüzü Belediyesi Müdürlüklerinde Kullanılmakta Olan Tümleşik Bilgisayarların Belleklerinin Artırımı Hedefiyle Bellek Ram Alımı İşinde…” hukuka alışılmamış olduğu tez edilen konulardan hiç bir görev, yetki ve sorumluluğu bulunmadığı halde müvekkili sorumlu göstermiştir. (5237 sk m 204/2, m 257/1, m 267)
42. Harcama ve ihale yetkilisi olmadığı için yetki periyodunda de bulunması imkanlı olmadığı bilinmesine ve müvekkil yetki zamanı yaptığı şeklinde bir beyanda da bulunmamış olmasına karşın yetki evresinde bulunmuş üzere müvekkilin sorumlu göstermiştir. (5237 sk m 204/2, m 257/1, m 267)
43. Üstte belirtilen hareketlere dayalı olarak düzenlenen raporu kullanmak suretiyle (5237 sk m 204/2) soruşturma evrakındaki çelişkili, yanlış ve gerçeğe ters beyanlara dayalı olarak soruşturma müsaadesi veren (5237 sk m 257/1, m 267) diğer şüpheli T.C. İçişleri Bakanı sayın Süleyman Soylu’da T.C. İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişi sayın Arif Yıldırım’ın üstte sayılan aksiyonlarına soruşturma müsaadesi vermiştir ve maddi gerçeğe karşıt, uydurma içerikli raporda yer alan tezleri soruşturma müsaadesine bağlamış olması nedeniyle sorumludur.
44. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25.02.2014 tarih ve 2013/11-148 Temel, 2014/87 Karar sayılı kararında yapmış olduğu tespitler şikayet konusu olaylarla uyuşmaktadır:
“5237 sayılı TCK’nun Resmi dokümanda sahtecilik başlıklı 204. hususu;
(1) Bir resmî belgeyi düzmece olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren yahut uydurma resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar mahpus cezası ile cezalandırılır. (2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi düzmece olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe muhalif olarak doküman düzenleyen yahut uydurma resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar mahpus cezası ile cezalandırılır.
………….
Maddenin ikinci fıkrasında, resmi evrakta sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi hali tanımlanmış ve daha ağır bir yaptırıma bağlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesinin yanı sıra, suçun konusunu oluşturan dokümanın kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir evrak olması gerekir. Kamu görevlisinin gerçeğe muhalif olarak bir olayı kendi huzurunda gerçekleşmiş üzere yahut bir beyanı kendi huzurunda yapılmış üzere göstererek evrak düzenlemesi halinde, bu fıkra hükmünde tanımlanan suç oluşmaktadır.
45. Unsurun üçüncü fıkrasında ise, suçun konusunu oluşturan resmi evrakın, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir doküman niteliğinde olması halinde cezanın yarı oranında artırılması hükme bağlanmıştır.
Sahtecilik suçlarının türel konusu kamu güveni olup, evrakların gerçeğe karşıt olarak düzenlenmesi, gerçek bir dokümana eklemeler yapılması, büsbütün yahut kısmen değiştirilmesi hareketlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek suç olarak düzenlenmiş ve yaptırıma bağlanmıştır.” (YCGK 25.02.2014 tarih ve 2013/11-148 Temel, 2014/87 Karar)
“5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ikinci kitabının “Millete ve devlete karşı suçlar ve son hükümler”e yer veren dördüncü kısmının “Kamu yönetiminin güvenilirliğine ve işleyişine karşı suçlar” başlıklı birinci bölümünde “Görevi kötüye kullanma” suçu 257. hususunda;
“(1) Kanunda ayrıyeten suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine ters hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine yahut kamunun ziyanına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar mahpus cezası ile cezalandırılır. (YCGK 25.02.2014 tarih ve 2013/11-148 Temel, 2014/87 Karar)
“Uyuşmazlıkla ilgili olan 5237 sayılı TCK’nun 257. hususunun 1. fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine alışılmamış hareket etmesi ve bu karşıt davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyeti yahut kamunun ziyanına neden olunması ya da kişilere haksız kazanç, suç tarihinden sonra 6086 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonrası ise haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
Buna göre birinci şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanun yahut diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevi hasebiyle yetkili bulunmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma alışılmamış davranış yetmemekte; bu davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine yahut kamunun ziyanına neden olunması ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 257. hususunun gerekçesinde, suçun oluşmasına ilişkin genel şartlar; Kamu görevinin gereklerine ters olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin temelleriyle bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine alışılmamış davranışın muhakkak koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine alışılmamış davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması yahut kamunun ekonomik bakımdan ziyanına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir şeklinde vurgulanmış, öğretide de; TCK’nun 257. hususundaki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine ters hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması yahut kamunun ziyan görmesi ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma karşıt davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır. (M. A. – A.C. Y. Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11.Bası, Ankara, 2011, s.913 vd.; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.769; Veli Özer Özbek – Mehmet Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker Zirve, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s.974)
……………….
Mağduriyet kavramının, yalnızca ekonomik bakımdan uğranılan ziyanla hudutlu olmayıp, kişisel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı tabir ettiği kabul edilmelidir. Bu konu husus gerekçesinde; “Görevin gereklerine karşıt davranışın, kişinin mağduriyetine neden olunması gerekir. Bu mağduriyet, yalnızca ekonomik bakımdan uğranılan ziyanı tabir etmez. Mağduriyet kavramı, ziyan kavramından daha geniş bir manaya sahiptir” şeklinde açıkça vurgulanmış, öğretide de; mağduriyetin yalnızca ekonomik bakımdan ortaya çıkan ziyanı söz etmeyeceği, mağduriyet kavramının ekonomik ziyan kavramından daha geniş bir manaya sahip olduğu, bireyin, toplumsal, siyasi, uygar her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve rastgele bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir. (M. E. A. – A. G. – A.C. Y., Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11.Bası, Ankara, 2011, s.911 vd.; Mahmut Koca İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.772; Veli Özer Özbek – Mehmet Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker Zirve, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s.974)” (YCGK 25.02.2014 tarih ve 2013/11-148 Temel, 2014/87 Karar)
46. Somut olay değerlendirildiğinde; müvekkilim özellikle talep etmesine rağmen şüpheli müfettiş tarafından yapılan işlemler ve tespit edildiği argüman edilen usulsüzlükler konusunda bilgilendirilmemiştir. Müvekkilin bilgi sahibi olmadığı işlemler, evrak ve bilgiler soruşturma müsaadesi kararında temel alınmaması gerekirken bilakis karara temel alınmıştır. Bu nedenle müvekkilin türel dinlenilme hakkı, meram anlatma hakkı, isnaddan haber edilme hakkı şüpheli müfettiş tarafından taammüden ihlal edilmiştir.
47. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Millete ve Devlete karşı işlenen suçlar” başlıklı Dördüncü Kısmının “Kamu yönetiminin güvenirliğine ve işleyişine karşı suçlar” başlıklı Birinci Bölümünde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçu, görevinden kaynaklanan yetkilerini kötüye kullanan kamu görevlisi tarafından işlenebilir. Bu suçun faili olmak, kamu görevlisinin görevinden kaynaklanan yetkileri gereği üzere kullanmamasına, yani keyfi davranmasına yahut yetkilerini kullanmayı ihmal etmesine yahut geciktirmesine, yani kullanması gereken vakit geçtikten sonra kullanmasına bağlıdır. Görevi kötüye kullanma suçunun manevi ögesi ise, genel suç işleme kastı, yani failin görevinden kaynaklanan yetkileri bilerek ve isteyerek keyfi kullanması yahut ihmal etmesi yahut geciktirmesidir. Öte yandan suçta korunan tüzel fayda; aktif, dürüst ve düzenli şekilde ifa edilmesi gereken kamu görevinin, hukuken belirlenen sonlar çerçevesinde yerine getirilmesini sağlamak ve hasebiyle kamu yönetiminin işlevselliği ile kamusal göreve duyulan güvenin sarsılmasını önlemektir.
48. 257’nci hususun gerekçesinde, kamu görevlisinin, kamusal faaliyetin yürütülmesi sırasında görevinin gerekli kıldığı yükümlülüklere uygun hareket etmesi mecburidir. Görevi kötüye kullanma fiili suç sayılırken, kamu faaliyetlerinin “eşitlik” ve “liyakat” prensipleri açısından adaletli şekilde yürütüldüğüne dair duyulan toplumsal güvenin ve inancın korunması hedeflenmiştir.
50. Görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için norma karşıt davranış kâfi değildir, bu davranış sebebiyle kişilerin mağdur olması, kamunun ziyana uğraması yahut kişilere haksız menfaat sağlanması gerekmektedir. Husus metninde geçen “kişisel mağduriyet”, “kamu zararı” ve “üçüncü kişi lehine haksız menfaat” kavramları birbirinden bağımsız olup, görevi kötüye kullanma ve ihmal suçlarının bir manada önşartını oluştururlar.
51. Dilekçenin konusunu oluşturan olayda Beylikdüzü Belediye Başkanlığını denetlemekle görevlendirilen Mülkiye Başmüfettişi şüpheli Arif YILDIRIM, mevzuatın kendisine verdiği, göreviyle ilgili bilgi ve evrakları toplarken, değerlendirirken, aktarırken ve sonuçlandırırken, önyargısız ve tarafsız şekilde hareket etmesi gerekirken bilakis önyargılı, taraflı şekilde hareket etmiş, müvekkili isnatlar ile ilgili olarak tam manasıyla bilgilendirmemiş, müvekkil tarafından talep edilen isnadlar konusundaki açıklama ve doküman, bilirkişi rapo vb taleplerine yanıt dahi vermediği üzere müvekkil lehine olan bilgi, doküman ve görüşleri dikkate almamış, elde ettiği diğer bilgi ve dokümanlarla birlikte adil, tarafsız ve objektif bir şekilde değerlendirme yapmamış, raporunu soruşturmanın gayesine uygun nitelikte, somut, güvenilir ve geçerli delillere dayalı olarak düzenlememiş, müvekkil söz vermediği halde gerçeğe muhalif beyanda bulunarak söz vermis üzere rapor düzenlediği, soruşturma yaparken müvekkile karşı önyargılı hareket ederek sorumluluk dönemine ilişkin olmayan iş ve işlemlerden sorumlu göstererek bilerek ve isteyerek müvekkilin haksız yere yargılanmasının yolunu açmıştır.
52. Müvekkilim, sıradan bir belediye başkanı değildir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına %54 bir oy çoğunluğu ile seçilmiş, Türkiyenin en büyük, Dünyanın ise büyük şehirleri ortasında yer alan bir kentin Belediye başkanıdır. Başarılı çalışmalarıyla temayüz etmiş ve halkın büyük bir teveccühünü kazanmış müvekkili başarısız ve yasa tanımaz birisi olarak göstermek, vermediği ifadeyi vermis üzere gösteren, yetki döneminde bulunmadığı halde yetkisini devretmiş üzere göstermek, sorumluluk dönemi dışındaki iş ve işlemlerden sorumlu tutmak, önincelemeyi yapmakla görevlendirilen müfettiş Arif YILDIRIM’ın görevinin gereklerine ters davrandığının, düzmece resmi evrak düzenlediğinin ispatlarıdır. Şüpheli bu davranışı ile müvekkilin toplumsal, siyasi ve uygar hak ve hürriyetlerinin ihlaline yani kişisel mağduriyetine neden olmuştur.
53. Öte yandan, şüpheli Arif YILDIRIM, bir kısmi gerçeğe muhalif düzenlenmiş öninceleme raporu ile İçişleri Bakanlığına ihbar ve şikayette bulunarak müvekkilin işlemediğini bildiği halde, hakkında isimli yönden soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını sağlamak için müvekkile hukuka alışılmamış bir fiil isnat etmiştir. Şöyle ki;
a) 5018 ve 4734 sayılı Kanunlara göre “HARCAMA VE İHALE YETKİLİSİ” olmadığını bilmesine karşın hazırladığı öninceleme raporunda; “İhale mevzularını ilgilendiren onayların imzalanmasının temel olarak Belediye Başkanı Ekrem İMAMOĞLU’nun görevi olduğu,” şeklinde beyanda bulunarak müvekkil hakkında isimli yargıda yargılanabilmesininin önünü açarak hakkında soruşturma müsaadesi kararı verilmesini önermiş, bu öneri İçişleri Bakanı tarafından uygun görülerek müsaade verilmiştir. Bir mülkiye müfettişinin; nüfusu 400.000 bin civarında bulunan bir ilçenin belediye başkanının 01.01.2015 tarihinden sonra İHALE VE HARCAMA YETKİLİSİ” olmdığını bilmemesi düşünülemez. Çünkü, gerek İçişleri Bakanlığı teşkilatına dair 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin ilgili hükmünde, gerekse Mülkiye Teftiş Konseyi Tüzüğünde mülkiye müfettişinin belediyelerin çalışmalarını, işlemlerini ve hesaplarını teftiş etmek ve denetlemekle görevi oldukları ayrıyeten belediyelerin suç işledikleri anlaşılan yahut ihbar ve şikayet olunan memurları ve diğer kamu görevlileri ve belediyelerin seçilmiş yahut atanmış organları ve bunların üyeleri hakkında inceleme ve soruşturma yapmakla da görevli kılınmışlardır. Mülkiye müfettişleri ihale iş ve işlemlerini denetlerken bu iş ve işlemlerin 5393 sayılı Belediye Kanunu, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Denetim Kanunu ile 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine ve bu kanunlara dayanılarak yürüşlüğe konulan ikincil mevzuata uygun olup olmadığını denetlemekle yükümlüdür. 5018 sayılı Kanunda düzenlenen harcama yetkilisi, harcama yetkisi ve harcama talimatı kavramlarının, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunundaki ihale yetkilisi ve yetkisini de kapsadığı, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamındaki işlerde, ihale yetkilisi sıfatının üst yöneticiler tarafından kullanılma imkanının kalmadığı, münasebetiyle ihale yetkilisi sıfatının da harcama yetkilileri tarafından kullanıldığı, 01.01.2005 tarihinden sonra belediye başkanlarının harcama yetkilisi,01.01.2003tarihindensonradaihaleyetkilisiolmadıkları,buyetkilerin vesorumlulukların belediyelerde ünite amirlerine verildiği, konuları nazara alındığında; soruşturma müsaadesi kararında yer alan; “İhale hususlarını ilgilendiren onayların imzalanmasının temel olarak Belediye Başkanı Ekrem İMAMOĞLU’nun görevi olduğu” “….bahse bahis alımlarla ilgili olarak imza yetkilerini imza yetkileri yönergesi ile başkan ismine kullanılmak üzere ilgili belediye başkan yardımcılarına yahut müdürlere devrettiğini…” şeklindeki değerlendirmenin müvekkile atılmış bir iftira olduğu bir gerçektir.
b) Şüpheli Arif YILDIRIM; Müvekkilimin Beylikdüzü Belediye Başkanlığı görevi sona erdikten sonraki dönemle ilgili olarak 20 Mayıs 2019 da yeni başkan M.Murat ÇALIK’ın döneminde yapılan bir satın almada usulsüzlük olduğunu sav ederek usulsüzlük yapanlar hakkında yasal işlem yapmadı diye gerçeğe alışılmamış bir beyanda bulunmakla müvekkile iftira etmiştir.
Bir belediyeyi denetleyen müfettişin, kontrol dönemini kapsayan tarihler ortasında kimin belediye başkanlığı yaptığını bilmemesi düşünülemez. Raporda tekraren müvekkil aleyhine yapılan bu hareketlerin sayıca fazla olması nedeniye “sehven yapılan bir hata” yahut “kuralların yanlış yorumlanması” olarak da değerlendirilemez. Büsbütün kasıtlı olarak müvekkili toplum nazarında başarısız göstermek emeliyle düşünülmüş bir davranış olarak değerlendirilen aksiyon müvekkile atılmış bir iftiradır.
TCK m 267-
(1) Yetkili makamlara ihbar yahut şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka muhalif bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar mahpus cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun maddî eser ve kanıtlarını uydurarak iftirada bulunulması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.
“İftira, bir kimseye hukuka muhalif bir fiil isnat edilmesidir. Fail, mağdurun suçsuzluğunu bilmesine rağmen, ona hukuka ters bir fiil isnat eder. İftira, günlük lisanda kara çalmaktır, ama fail muhatabı hakkında hukuksal sonuçlar doğmasını istediğinde, suçsuz bir kişi için adalet sisteminin harekete geçmesini sağlamak ister. Bu amaçla isimli organları devreye sokar. Bu gerçeği gören yasa koyucu, yeni TCK’da da iftirayı adliyeye karşı suçlar ortasında düzenlemiştir. Bu tutum, 765 sayılı TCK’nın devamı niteliğindedir. İftira suçunda failin gayesi, bir kişi hakkında ceza adalet sistemini harekete geçirmek olunca, bu kişi ile ilgili soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamaktır. Bu nedenle failin seçtiği yol, bu kimseye hukuka ters bir fiil isnat etmektir. Fail, bu mevzuda soruşturma ve kovuşturma başlatılması ya da idari bir yaptırım uygulanması için gerekli hareket/hareketleri yaptığında, iftira suçu oluşur.” (Prof. Dr. Erdener Yurtcan – Yargıtay kararları ışığında iftira suçu – 2015 s.10/11)
DELİLLER : Soruşturma İstem yazıları, soruşturma istem yazılarına verilen bilgilenme talebine ilişkin karşılıklar, soruşturma müsaade yazıları, soruşturma evrakı içeriği ve diğer deliller
HUKUKİ DESTEK :TCK m.204/2, TCK m.257/1, TCK m.267 AİHM, AYM, Yargıtay içtihatları ve ilgili mevzuat.
SONUÇ VE TALEP :Yukarıda arz edilen durumlar ve incelemelerinizde ortaya çıkacak durumlar karşısında, şüpheliler hakkında gerekli soruşturmanın yapılarak cezalandırılmasının sağlanması için haklarında kamu davası açılmasını müvekkilim ismine vekâleten hürmetlerimle arz ve talep ederim. 20.05.2020
EKLER :
1- söz talep yazıları
2- İfade talep yazılarına karşı verilen yanıtlar ve talepler 3- Soruşturma İzin yazıları
4- Vekaletname ve y